Şüphesiz ki, Covid-19 salgını birçok sözleşme türünü ve kimseyi etkilemiştir. Öncelikle, söz konusu sözleşmelerin fiziken, hukuken veya ekonomik açıdan nasıl etkilendiklerine yönelik tespitler yapılmalı ve bu tespitlere göre izlenecek yol belirlenmelidir. .
Kira ve mal teslimi gibi sözleşmeler pek tabii COVID-19 salgınından etkilenen sözleşme tipleri arasındadır. Ancak yalnızca bu yine tüm kira sözleşmeleri açısından ifa imkansızlığının oluştuğu sonucunu doğurmamaktadır.
Taraflar arasında mücbir sebep ve ifa imkansızlğı kavramları üzerinde sözleşme nezdinde durulmamış, bu durum ve şartlar altında tarafların hak ve yükümlülükleri belirtilmemiş ve mücbir sebep kavramı içerisinde hangi durumların değerlendirileceği detaylandırılmamış ise genel hüküm olan 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu (“TBK”) hükümlerine başvurmak mümkün olabilmektedir.
Genel nitelikli felaket mücbir sebep teşkil eder. Mücbir sebebin borcu imkansızlaştırmasının sonuçları TBK m. 136’da düzenlenir. Buna göre, borcun ifası borçlunun sorumlu tutulamayacağı sebeplerle imkansızlaşır ise, borç sona erer. Mücbir sebep nedeniyle ifa imkansızlığının meydana gelmesi, borçluyu borcundan kurtarır. Bu farklı tipteki birçok sözleşme için ayrı ayrı değerlendirilip, genel nitelikli felaketin o sözleşme açısından mutlak olarak kaçınılmaz bir şekilde ifa engeli yaratıp yaratmadığının tespit edilmesi gerekmektedir.
Diğer yandan, ifa kesin olarak imkan dahilinden çıkmamakla birlikte aşırı ölçüde güçleşmiş de olabilir. Covid- 19 yayılımının ifa güçlüğü yaratıp yaratmadığına dikkat edilirken öncelikle ifa imkansızlığının olmadığının tespit edilmesi, akabinde ifanın aşırı güçleşip güçleşmediğinin değerlendirilmesidir.
Açıktır ki, Covid-19 salgınının varlığı her sözleşmeyi etkileyip, her halukarda genel hükümler kapsamında ifa imkansızlığının varlığı için yeterli olmamaktadır.
Covid-19 salgını sebebiyle AVM’lerin kapatılmasına ilişkin genelgenin yayınlandığı, tavsiye niteliğindeki kararlar sebebiyle halkın sokağa çıkmaktan imtina ettiği hususlarının eczane ve market gibi işletmeleri ilgilendiren menfi bir yönü olmayıp aksine bu yerlerde olan yoğunluğu ve bu yerlere olan talebi arttırdığı bilinmektedir.
Bazı durumlarda, Covid-19 salgını ve TBK m. 136 hükümleri, sebepsiz zenginleşme aracı olarak işyerlerini hala açık tutan işletmeler tarafından kötüniyet ile kullanılıp kriz dönemi fırsatı çevrilmeye çalışılmaktadır. Bu tür durumlarda, 7226 sayılı “Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun”un Geçici 2 inci maddesine göre, 1 Mart 30 Haziran tarihleri arasında işyeri kirasının ödenmemesi, kira sözleşmesinin feshi ve işyerinin tahliyesi sebebi oluşturmayacaktır. Ancak, ifa imkansızlığı hali oluşmamışken, işyeri kirasını ödemekten imtina eden işyerleri için icra mahkemelerinin tekrar açılmasını takiben icra takibi başlatılabilecektir.
i. TBK m. 137 kısmi ifa imkansızlığını şu şekilde düzenlemiştir: “Borcun ifası borçlunun sorumlu tutulamayacağı sebeplerle kısmen imkansızlaşırsa borçlu, borcunun sadece imkansızlaşan kısmından kurtulur.” Söz konusu hüküm Covid-19 salgını kapsamında birçok işletme ve işyeri için uygulanabilirliği bulunan bir hükümdür. Örneğin, Covid-19 virüsünün yayılma hızını azaltmaya yönelik alınan tedbirler arasında restaurantların restaurant içerisinde servis veremeyeceği, yalnızca paket servis veya gel-al servisler için açık tutulabileceği belirtilmiş, bu yönde bir kısıtlama getirilmiştir. Yukarıdaki açıklamalarımız saklı kalmak kaydıyla, bu anlamda bu şekilde faaliyetlerine devam eden rastaurantların kısmi ifa imkansızlığı içerisinde oldukları kabul edilip kira sözleşmelerinde bu anlamda geçici bir kısmi ifa imkansızlığı dolayısıyla yalnızca bu dönemi kapsayacak düzenleme yapılması gerekmektedir.
ii. Aşırı ifa güçlüğü, TBK m. 138’de düzenlenir ve aynen şu şekildedir: “Sözleşmenin yapıldığı sırada taraflarca öngörülmeyen ve öngörülmesi de beklenmeyen olağanüstü bir durum, borçludan kaynaklanmayan bir sebeple ortaya çıkar ve sözleşmenin yapıldığı sırada mevcut olguları, kendisinden ifanın istenmesini dürüstlük kurallarına aykırı düşecek derecede borçlu aleyhine değiştirir ve borçlu da borcunu henüz ifa etmemiş veya ifanın aşırı ölçüde güçleşmesinden doğan haklarını saklı tutarak ifa etmiş olursa borçlu, hâkimden sözleşmenin yeni koşullara uyarlanmasını isteme, bu mümkün olmadığı takdirde sözleşmeden dönme hakkına sahiptir. Sürekli edimli sözleşmelerde borçlu, kural olarak dönme hakkının yerine fesih hakkını kullanır”. Bu bağlamda, eczane veya market niteliğinde olmayan ama Covid-19 önlemleri arasında kapatılması zorunlu olmayan mağazalara insanların müşteri olarak gitmekte çekindiği bir toplumsal ortamın, personelin bulaşıcı hastalık kapma riskine açık olduğu bir rutinin, kira sözleşmesinin başlangıçta kurulduğu uygun olmadığı söylenebildiği ölçüde aşırı ifa güçlüğü bir vakıa olarak kendini gösterir. Kiracıların işyerlerini açık tutması, ciro elde edemediği halde sabit kira ödemesi, bundan doğan zarara katlanması kira sözleşmesi açısından kira bedelini ödeme borcunu, özellikle alışveriş merkezi ilişkilerinde sözleşme ile üstlenilen açık tutma borcunu imkansız hale getirmese bile aşırı güçleştirmiş sayılabilir. Bu durumlarda, normal şartlarda kira sözleşmesinin uyarlanması mahkemeden talep edilebilecekken, güncel şartlar altında şimdilik böyle bir imkan da söz konusu değildir. Ancak, aşırı ifa güçlüğü içerisinde olan işletmeler TBK’dan kaynaklanan yasal haklarını kullanmakta serbesttirler.
Görüldüğü üzere, birçok sözleşmenin bu kapsamda ele alınması ve yeniden değerlendirilmesi, değişen şartlara uyumlu hale getirilmesi ve bu sayede de Covid-19 virüsünün sözleşmenin tarafları açısından olumsuz etkilerinin en aza indirilmesi sağlanmalıdır.
Detaylı bilgi için bizlerle iletişime geçebilirsiniz.